Partiya Azadî

Partiya Azadî

3 ANLAYIŞIMIZ

ANLAYIŞIMIZ:

İslam’a bakış açımız, mevcut konjöktürel düzen içerisinde haksızlıklara karşı sessiz kalan, haksızlıkları sorgulamayan, evrenselliğin geniş yelpazesinden koparılarak dar bir çerçeve ile bütünleştirilip sunulmak istenen hali hazırdaki İslam dünyasının mevcut anlayışı gibi değildir.

PARTIYA AZADÎ olarak, yaşanan olaylar karşısında çok farklı bir düşünceyi taşıyoruz.  Mevcut konjöktürel düzen içerisinde haksızlıklara karşı sessiz kalan, haksızlıkları sorgulamayan, evrenselliğin geniş yelpazesinden koparılarak dar bir çerçeve ile bütünleştirilip sunulmak istenen hali hazırdaki İslam dünyasının mevcut anlayışından farklı olarak, gerçek İslami, Kur’ ani bir düşünceye sahibiz.

Bize göre İslam eşittir insan demektir. İnsan da eşrefi mahlûkattır ve en muteber varlıktır. Çünkü mevcut sistemlerdeki din anlayışların temel referansı, İslam’ın özü olan Kur’an değildir. Halkları Müslüman olan ülke idarecileri, milletin, halkların iradesini hiçe sayarak; kendi arzu ve istekleri doğrultusunda devlet tahakkümünü kutsayıcı ve hegemonik bir yapıya dönüştürmektedir.

Allah insanı,  yarattıkları mahlûkat içerisinde en değerli varlık olarak yaratmıştır, Bu gerçeği bilmeyenler ve insanla ilgili uygulamalarda, referansı Kur’an olmayan, halkı Müslüman olan mevcut sistemlerin idarecileri milletin, halkların iradesini hesaba katmadan,  kendi çıkarları ve istekleri doğrultusunda devlet tahakkümünü kutsayıcı, hegemonik bir yapı oluşturmuşlardır.

Bu idareciler, insanın en temel haklarını ve iradesini hiçe sayarak; belirli bazı zümreleri, aşiretleri, güya kanaat önderi denilen kişileri, cemaat ve tarikatları ve ayrıca yanlarına devletin kurumlarını ve gücünü de alarak, halkları birbirinden ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, tahakkümcü usul ve ölçülerle gayri insanı bir şekilde İslam’dan uzak anlayış sultalarını halklara zorla dayatılmaktadır.

Bu sebeple Kur’an’ın özünden uzaklaşmadan ve temel anlayışını, esas alarak iman edilmediği sürece; toplumların düzelmesi mümkün olamamaktadır. Oysaki Rebbu’l-âlemin, insanoğlunun tercih etme özgürlüğüne ve iradesine dayanan, farklı inançları, renkleri ve dilleri olan toplulukların yaşamdaki sorunlarını istişare yoluyla, saygı ve sevgiyle, eşitlik ve adalet mantığıyla çözmek ve insanca beraber yaşamayı sağlamak için zaman içinde suhuf/sahife, emirname, yani günün şartlarına/toplumun yapısına uygun ve vahiyle belirlenen ilahi yaşam kılavuzunu; örnek yol gösterici olarak da peygamberleri göndermiştir.

1-İRADE ESASTIR:

Allah, insan iradesini her şeyin üstünde tutmuştur ve başkasına zarar vermediği müddetçe, insan iradesine müdahale edilemeyeceğini belirtmektedir. Aksi olursa, hepimiz biliyoruz ki ceza ve mükâfat söz konusu olamazdı… İnsanın iradi bir varlık olması, onu diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğidir.

Bu minvalde Tağabun Süre’ si 2. ayetinde Rebbu’l-âlemin (Sizi yaratan O’dur; ama içinizden hakikati inkâr eden de, hakikate iman eden de var: ve Allah yaptığınız her şeyi görendir.) diye uyarmaktadır. Yani insanları herhangi bir tercih yapmaya zorlamadan sadece yapacak her şeylerden haberdar olduğunu vurgulayarak uyarıda bulunuyor…

Tekrar aynı sürenin 16. ayetinde  (Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah’ı anın, dinleyin, itaat edin ve kendi yararınız için yardımda bulununuz. Nefsinin bencillik ve cimriliğinden korunanlar başaranlardır) diyerek insanların sadece kendileri için değil toplum içinde çalışmalarının gerekliliğini de ortaya koyarak; önemli olan insanın çevresine ve toplumuna ne kazandırdığına, nasıl faydalı olacağına da dikkat çekmektedir. “Önemli olan insanın kendi kişisel çıkarlarından ziyade, yaşamakta olan toplumun çıkar ve menfaatlerini ön planda tutmasıdır.”

2-EMEĞİN HAKKINDIR:

Allah (CC) Kur’an’da insanlar arasında ayrım yapmadan ve herkese eşit fırsatlar sunarak; yaşadığı zaman diliminde herkesin hak ettiğinin karşılığını misli ile vermektedir.

Nitekim Necm süresinin 39. Ayetinde (İnsan ancak kendi çalışmasının karşılığını elde edebilir.) diye buyrulmaktadır. Ayette net açıklandığı gibi insanlar ancak çalışıp ürettikleri ve çabaladıkları nispetinde varlık sahibi olabilirler ve hiç kimse başkasının emeğinden ve üretiminden pay sahibi olunamayacağı vurgulamaktadır.

Bu münasebetle fert ve toplumların yetenek ve kabiliyetleri nispetinde var olmalarının gerektiğine dikkat çekilmekte olup; herkes ancak ve ancak emeği kadar pay sahibi olabileceğini ve hiç kimsenin bir başkasının emeğine ve alın terine göz dikmenin doğru olmadığını vurgulamaktadır. Oysaki günümüzde var olan İslami anlayış, insanları kaderci bir mantıkla tembelliğe sevk etmekte, bir başkasının emeğine ve alın terine farklı statüler üreterek /göz dikerek; başkalarının sırtından rahat geçinme yollarını aramaya çalışılmaktadır.

3- MUTLULUK ESASTIR:

Allah peygamberler vasıtasıyla insanların hem dünyada, hem de ahiret’te nasıl mutlu olacakları ile ilgili kuralları ortaya koymaktadır. Kur’an’a göre ahiret dünyanın gayesidir. Bir nevi dünya hayatında gerçekleştirdiğimiz amellerle ahretimizi imar ederiz. Kur’an, dünya sınavımızı kazanmak için bir ihya ve hidayet kitabıdır.

Kur’an vahiy ve fıtrattan yabancılaşan anlayış ve tutumları, vahyi ölçülerle yeniden bir dönüştürme mücadelesini kavrayıp üstlendiğimiz oranda mutluluğa erişeceğimizi bildirir.

Yani ahireti kazanmanın yolu, vahyi ölçülerle “dünyayı kazanma” ibadetinden geçmektedir. Resulullah Hz. Muhammed (s.a.v) de dünya ve ahiret hayatına ilişkin dengeli yaklaşım ile ilgili en güzel örnekliği ortaya koymuştur. Sürekli ibadetle meşgul olduğu için kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını gözetmeyen sahabeyi eleştirdiği gibi; mal ve dünyalıklara duyduğu sevgi neticesinde Allah’a kulluk görevlerini ihmal edenleri de ikaz etmiştir.

Cenabı Allah Araf Süre’ sinin 32. ayetinde; “De ki: Allah’ın kulları için yarattığı güzelliği, rızkın iyisini, temizini yasaklayan kimdir? De ki: Bunlar dünya hayatında müminler için meşrudurlar, kıyamet gününde ise yalnızca onlara özgü olacaktır. Anlama yeteneği olan insanlar için bu mesajları biz işte böyle açık açık dile getiriyoruz.” Buyurarak insanlara mutlu bir yaşamın kurallarını belirtmektedir. Hadisi şerifte de Resulullah (s.a.v) dünya yaşamını bir gemide sefer yapmakta olan kişilere benzetmiştir. Gemi selametle kıyıya varılırsa gemideki herkes kurtulur, tersi bir şekilde gemi batarsa gemidekilerin ırkları, inançları, coğrafyaları ne olursa olsun beraber batmış olacaklar.

İşte İslam, geminin batmaması için neler yapılması gerektiğinin reçetesidir yoksa sadece belirli sembolik ibadetlerden müteşekkil bir anlayış değildir. Belki ibadetler, sahiplerini başkasına zarar vermekten arınma vasfı – aracı olarak görülebilir. Dolaysıyla iyi bir Müslüman başkasını nefsine tercih edebilen ve bu şekilde hiç kimseye kimliğini sormadan zarar görmekten kişiyi kurtarmaya çalışan insandır.

4-FIRSATLAR EŞİTLİĞİ ADALETIN TEMELİDİR:

Dinden maksat insanların adil ve eşitlikçi bir şekilde inançlarına bakılmaksızın aynı haklara sahip olmayı ve beraber yaşamaya olanak sağlamaktadır.

Allah Hadid süre’ sinin 25. ayetinde “And olsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik.” diyerek insanların inançlarına değinmeden adalet ilkesine vurgu yapılmaktadır.

Açık bir örnek olarak Şura süre’ si 15. ayetinde de belirtmektedir “Bundan dolayı sen Allah’a davet et! Emir olunduğun gibi dosdoğru ol! Onların arzularına uyma ve şöyle de: “Allah’ın indirdiği kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmakla emir olundum. Allah bizim de sizin de rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da sizedir. Aramızda tartışmaya gerek yoktur. Allah hepimizi bir araya getirecektir. Dönüş yalnız o’nadır.” buyrulmaktadır.

Hadisi şerifte ise Resüli Ekrem şöyle buyurur ki (insanlar tarak dişleri gibi eşittirler; en üstünü en erdemli olanlarıdır.) demektedir. Dolaysıyla doğru olan İslami anlayış dünya yaşamında kişilerin inançlarına göre değil insanı ihtiyaçlarına göre davranmak zorunluluğunu getirmektedir. Bunun için örnek alınacak en doğru yöntem: “Medine vesikasıdır.”

Hâlbuki günümüzde var olan (Kur’an dışı) İslami kültür anlayışının sonucunda insanları inançlara göre sınıflandırılarak farklılıklar oluşturulmasına sebep olduğu aşikârdır. Tarih boyunca İslam coğrafyasında güçlü olan otoriteler, güçsüze yaşama hakkı tanımadığı için “savaş ve zulüm” devam ede gelmiştir.

5-HAKLAR & HÜRRİYETLER YARATILIŞTANDIR:

İnsanlığın ortak değerleri olarak belirlenen hayat hakkı, mülkiyet, kanun önünde eşitlik, seçme ve seçilme, öğrenim, öğretim ve seyahat özgürlüğü, örgütlenme, işkenceden korunma ve âdil yargılanma hakkı, din ve vicdan hürriyeti, dinî ve ahlâkî değerleri tebliğ hürriyeti, düşünce ve ifade özgürlüğü vs. gibi haklar ve özgürlükler, temelde Allah’ın insanları yaratırken verdiği ve Peygamberleriyle duyurduğu, pekiştirdiği haklar ve özgürlüklerdir.

Haklar ve özgürlükler, yaratılıştan gelen tabii bir olgu(ihtiyaç) olduğu için, Kur’ân ve Sünnet’te daha çok görevler öne çıkarılmıştır. Sunacağımız âyetler bu gerçeği açıkça örneklendirmektedir; “İnananlar! ALLAH için adaleti gözeterek tanıklık edin. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletli davranmaktan alıkoymasın. Adaletli davranmak daha erdemlidir. Allah’ı dinleyin. ALLAH yaptıklarınızdan haberdardır.” “Ey iman edenler! Birbirinizin mallarını haksız yollarla, karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla da olsa heba etmeyiniz ve birbirinizi öldürmeyiniz; zira Allah size merhamet etmektedir.”

Ayetlerde de belirtildiği gibi asla kimsenin inancına, rengine, cinsine, diline, ırkına, memleketine bakılmaksızın yaşama hakkının sağlamasının gerektiğini vurgulamaktadır.

ÖNERİLERİMİZ:

İslami bir Parti olarak, tüm dünya devletlerinden talebimiz şudur.

1.Dünyada mevcut olan diğer halklar gibi Kürt halkının da kendi bulundukları coğrafyada devletlerini özgür iradeleriyle kurabilmeleri için tüm devletler, uluslararası kuruluşlar ve sivil organizasyonların destek olmalarının gerekliliğine inanıyor ve bu doğrultuda yapılan / yapılacak çalışmaların desteklenmesini istiyoruz.

2.Hiç kimseye, hiçbir topluluğa düşmanlığımızın olmadığı gibi; tarih şahittir ki Kürdistan coğrafyası kadim bir coğrafyadır. Eskiden beri gelen bu coğrafyada yaşayan insanların, Kürt olduğu gerçeğinin anlaşılması için mesajların tüm dünyaya hep birlikte verilmesinin gerekliliğine inanıyoruz,

3.Dolaysiyle bu kadim halkın İnanç ayrımına girmeden insan olma ve aynı coğrafyada yaşama arzusu ve kader birliği noktasında ayrım gözetmeksizin beraber ve birlikte çalışılarak kendi devletlerinin kurulmasının gerekliliğine inanıyoruz.

4-Bundan dolayı tüm Kürt oluşumları siyasetlerini ve alternatiflerini birbirlerine karşı değil Kürdistan coğrafyasının özgürlüğü için kullanmalı diyoruz… Birbirlerinin yanlışlarını ve hatalarını medya üzerinden değil de; bir aile mantığıyla kendi aralarında çözme iradelerini ortaya koymalarını istiyoruz.

5- Çünkü Kürdistan coğrafyası tek parçadır ve özgürlük anlayışı da zihinde biter, şayet bir halk kendi aralarında birleşerek bir soruna odaklanmışsa o sorunu her türlü zorluğa rağmen eninde sonunda başarmışlardır. Uluslararası arena ve dünya kamuoyunun hiçbir yardımı kendi ittifakını kurmayanlara/sağlamayanlara ve korumayanlara fayda etmez/fayda da getirmemiştir. İlkin kendimiz var olmalıyız ki başkaları da varlığımızı kabul etsin…

Sonuç olarak, bizler şuna inanıyoruz ki tüm dinlerin amacı “erdemli, onurlu, mutlu, huzur ve barış içinde insanların inancına, diline ve ırkına bakmaksızın adalet ve eşitlik ilkesi üzerine beraber yaşamalarıdır.”